GREVE DEĞİL, SÖMÜRÜYE YASAK!

Eti Maden’e bağlı Bor İşletmelerinde Türkiye Maden İşçileri Sendikası tarafından 1 Ağustos Cuma günü başlayacağı duyurulan grev, Cumhurbaşkanı Kararı ile durduruldu…
Cumhurbaşkanı kararı ile bugüne kadar “milli güvenliği bozucu nitelikte” görülerek 60 gün süreyle ertelenen 22 grevin tamamında kullanılan gerekçe ‘Milli güvenlik’ iken, gerçek ise işçilerin örgütlü gücünü engellemektir.
“Erteleme” ifadesi fiilen yasaklama anlamına gelmektedir. Erteleme sonunda grev yeniden başlayamamakta, bu sürenin sonunda uyuşmazlık Yüksek Hakem Kurulu’na gitmekte ve işçilerin iradesi gasp edilmektedir, bu nedenle grev ertelemesi, fiilen grev yasağı anlamına gelmektedir.
Pazarlık masasındaki dengesizliği dengeleyen grev, işçinin elinde kalan son söz hakkıdır. Bu hakkı gasp edenler, işçileri işverenin keyfine teslim etmektedir.
Grev pankartı asılmış, işçiler sabah grevde olacakken verilen bu karar, emeğin değil sermayenin yanındadır. Geçtiğimiz yıl da aynı gerekçeyle Birleşik Metal-İş’in grevi yasaklanmıştı, gerekçe yine “milli güvenliği tehdit ettiği” idi. Milyonlarca işçiyi ilgilendiren bir anayasal hak, tek imzayla askıya alındı.
Grev yasağının gerekçesi ne olarak ilan edilirse edilsin, gerçek amaç bellidir: İşçilerin demokratik ve anayasal hak arama olanaklarını yok ederek, İşçinin grev hakkını kullanamaz hale getirmek, hak arama kanallarını kapatmak, ekmeğimizi işverenin insafına bırakmaktır, işçiye reva görülen tek şey, ucuz işgücü olarak kölece çalışmaktır.
Oysa grev hakkı, bu ülkenin Anayasası’nda güvence altına alınmıştır. Demokratik bir ülkede grevleri sona erdirmenin yolu, işçilerin taleplerini karşılamaktan geçer.Anayasa Mahkemesi, daha önce aldığı kararlarda soyut ve keyfi “milli güvenlik” gerekçeleriyle grevlerin ertelenmesini, “Anayasa’nın 51. maddesinde güvence altına alınan sendika hakkının ihlali” olarak değerlendirmiştir. Grev yasakları Anayasa’ya açıkça aykırıdır.
ILO sözleşmeleri ve uluslararası iş hukuku da bu hakkın korunmasını zorunlu kılar.
Öte yandan, soyut ve belirsiz ‘milli güvenliği bozucu’ kavramı, grevlerle hiçbir ilgisi bulunmayan bir bahaneye dönüştürülerek, grev yasaklarının bahanesi olarak kullanılmakta ve sermaye lehine keyfi biçimde işletilmektedir.
Ülkemiz için gerçek tehdit, bu ülkenin tüm değer ve güzelliklerini üretenlerin insanca yaşama mücadelesi değildir. Ülkemiz için gerçek tehdit; başta işçi sınıfı olmak üzere halkın ekmeğine ve haklarına el uzatılması, demokrasinin son kırıntılarının ortadan kaldırılması, Anayasa’nın yok sayılmasıdır.
Bizler, grev hakkının gasp edilmesini sadece bir sendikal hak ihlali olarak değil; bir sınıf saldırısı, bir demokrasi ihlali, bir hukuk suçu olarak değerlendiriyoruz.
Bugün yasaklanan bir grev değil, onurumuz, emeğimiz ve geleceğimizdir.
Emeğin ve alın terinin karşılığı olan ücretin, insanca yaşam koşullarının sağlanmasının tek yolu örgütlü mücadeleden geçer. Grev, bu mücadelenin en meşru ve en demokratik aracıdır. Grev hakkını yasaklamak, kölelik düzenine onay vermektir!
Bu ülkenin gerçek tehdidi grevdeki işçiler değil, onların ekmeğine göz dikenlerdir.
Bu ülkenin asıl güvenlik sorunu, işçinin örgütlenmesini tehdit gören anlayıştır.

Emeğin sesi susturulamaz!
Grev hakkı engellenemez!

YAŞASIN İŞÇİ SINIFININ ÖRGÜTLÜ MÜCADELESİ!
YAŞASIN GREV HAKKIMIZ!