Basında “skandal özelleştirme” olarak anılan bir süreç sonunda Söğütsen Seramik A.Ş’ye verilen Eti Gümüş A.Ş.’nin Kütahya’daki işletmesinde atık depolama barajında ara setlerden sonuncusunun önceki gün çökmesi sonrası ciddi bir tehlike başgöstermiştir.
Son seddin yıkılması durumunda şu anda depolanmış olan 25 milyon ton siyanürlü atığın çevreye yayılması riski mevcuttur. İşletmedeki üretim faaliyetinin tamamen durdurulması ve barajın yıkılmasını engellemeye yönelik önlemlerin acilen alınması zorunludur.
Gerekli önlemlerin alındığı konusunda yapılan ilk açıklamalar inandırıcı olmaktan uzaktır. Yapılan açıklamalar daha önce radyasyonlu çay içerek bizleri uyutmayı amaçlıyan zavallıların davranışlarını hatırlatıyor.
Eti Gümüş işletmesi etrafında bulunan yerleşim birimleri büyük bir tehlike altındadır. Zaman zaman şiddetli yağmurların yağdığı bölgede yakın köylerin içme sularına siyanür karışması olasılığı göz ardı edilmemelidir. Tehlike sadece bununla sınırlı değildir, akarsular ve tarım alanları ile birlikte insan türü dışındaki diğer canlıların da geleceği büyük bir risk altındadır.
Eti Gümüş’ü işleten firmanın esas faaliyet alanının madencilik olmaması, Avrupa’nın Çernobil’den sonra yaşadığı en büyük çevre felaketleri olarak anılan Aznalcóllar (İspanya, 1998), Baia Mare (Romanya, 2000) ve Baia Borsa (Romanya, 2000) felaketlerinden daha vahim bir kaza yaşanabileceği şüphesini doğurmaktadır. Sözü edilen vakalarda siyanür kullanılan altın ve gümüş üretim süreçlerinde ortaya çıkan siyanür içerikli atıkların depolandığı havuzlar çökmüş, yerel yöneticilerin hızlı davranması ve gerekli tedbirleri zamanında alması sonucu can kaybı yaşanmamış ancak sızıntının ulaştığı nehirler ve çevresindeki tüm bitki örtüsü ve vahşi yaşam onarılması mümkün olmayan zararlara uğramıştı. Geçtiğimiz yıl Macaristan’da yaşanan atık barajı felaketi de benzer sonuçlara yol açtı.
Bu ülkede yıllardır yargı kararları Bakanlar Kurulu kararıyla yok sayılarak Bergama’da siyanürle altın işletmeciliğinin sürdürülmesi sağlanıyor. Ne kadar çok kaygılanırsak elbette yeridir. Bugün sayıları yüzlere ulaşan siyanürle altın, gümüş, çinko ve kurşun üretimi yapan işletmelere bakıldığında bu kaygılarımız daha da artmaktadır.
İnsanı ve içinde yaşadığı doğayı göz ardı ederek sadece ekonomik büyüme, ihracat artışı vb. göstergeleri temel alan bir yaklaşım her zaman felaketlere gebedir. Ekonomik büyüme, ihracat vb. süreçlerin aktörü sermayedir ve azami karı hedeflerken, toplumdan ve insandan vazgeçtik, çevre etki değerlendirme süreçlerinin arkasından dolanmak için gereken her maliyete katlanır, çünkü bu, gerekli önlemleri almaktan her zaman daha ucuzdur.
Ülkemizde ne yazık ki bu yaklaşım etkili olmaktadır. Yetkilileri bu anlayışı terk etmeye, işçi ve emekçileri yaşadığı doğal çevreye sahip çıkmaya çağırıyoruz.
Yönetim Kurulu