Koronavirüs salgınının ilk zamanlarında “virüs zengin, fakir ayırt etmiyor” deniyordu. Ancak görüldü ki salgın sonucu yüzlerce işçi hayatını kaybetti, binlerce işçi hastalandı. İşçilerin ailelerini ve emeklileri de ekleyince bugüne kadar salgından ölenlerin büyük bir çoğunluğunun işçi sınıfı olduğu gerçeği tüm çıplaklığı ile ortadadır.

• Salgın sonucu ölenlerin kimlik bilgilerine ulaşamıyoruz. Ulaşabildiklerimiz çok sınırlı sayıda ve yerel basın, işçilerin mesai arkadaşları-aileleri ve tabip odaları kaynaklı. Şu ana kadar tespit edebildiğimiz kadarıyla ‘EN AZ 224 işçi’ çalışırken Covid-19 hastalığına yakalanarak hayatını kaybetti.

(Resmi olarak 6472 ölüm açıklandı ve bu ölümlerin yaklaşık yüzde 10’una dair bilgimiz bulunuyor. 224 işçi ölümü de bu bilgi ışığında tespit edebildiklerimiz. Gerek bilgimiz olmayan resmi yüzde 90 ölüm gerek salgın sonucu ölen ama kayıtlara salgın olarak kaydedilmeyenleri de düşündüğümüzde salgının ortaya çıkardığı işçikırımının boyutlarını daha iyi anlayabiliriz. Bu duruma bir de işçi ailelerini ve emeklileri eklemeliyiz.)

• Fabrikalarda, şantiyelerde, işyerlerinde, tarlalarda… salgına karşı önlem alınmamaktadır. DİSK’in açıklamasına göre faal işçilerin salgına yakalanma oranı 3,2 kat fazladır. Sadece Vestel’de 7 işçi Covid-19 sonucu hayatını kaybetmiş, 1000 işçi ise hastalanmıştır. Diğer yandan ilk başta şantiyelerde başlayan ‘kapalı devre çalışma sistemi’ Dardanel’de resmi olarak somutlanmıştır. Amaç ne olursa olsun çarkların dönmesidir.

• Bu gerçeklere rağmen Covid-19, SGK Genelgesi ile iş kazası/meslek hastalığı olarak tanınmadı. İşçiler ve aileleri devlet tarafından da korunmasız bırakıldı.

• Salgın döneminde işçi sınıfına karşı işlenen suçlar arttı: Salgına karşı alınmayan önlemler, işsizlik, açlık ve artan iş cinayetleri… Emek hareketinin ana gövdesi de bu süreçte ‘bekle ve gör’ ve ‘kendini koruma’ politikaları benimsedi. Hatta milli-yerli ekonomiye zarar vermemek için Covid-19’u salt salgın olarak değerlendirme, iş kazası olarak görmeme gibi uçlara savrulan sendikal odaklar dahi bulunmaktadır.

Salgın koşulları önümüzdeki dönem daha da ağırlaşarak devam edecektir. Bizler; ‘İş Cinayetlerine, İşsizliğe, Açlığa, Güvencesiz Çalıştırılmaya ve Salgına Karşı: Direniş ve Dayanışma Yaşatır’ şiarını yükselterek meydana gelen işçikırımı’na dur demeliyiz.

Emeğin korunması yaşamın savunulmasıdır…

Ağustos’ta 208 iş cinayeti…
Yüzde 69’unu ulusal basından; yüzde 31’ini ise yerel basın, işçilerin mesai arkadaşları, aileleri, iş güvenliği uzmanları, işyeri hekimleri ve sendikalardan öğrendiğimiz bilgilere dayanarak tespit ettiğimiz kadarıyla Ağustos ayında en az 208 işçi iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi…

İş cinayetlerinin şehirlere göre dağılımı
13 ölüm Manisa’da; 11’er ölüm Samsun ve Şanlıurfa’da; 10’ar ölüm Ankara ve İstanbul’da; 9 ölüm Diyarbakır’da; 8’er ölüm Adana ve Antalya’da; 7 ölüm Gaziantep’te; 6 ölüm Bursa’da; 5’er ölüm Erzurum, Denizli, Hatay, İzmir, Ordu ve Tokat’ta; 4’er ölüm Ağrı, Kayseri, Kırklareli, Kocaeli, Konya ve Tekirdağ’da; 3’er ölüm Eskişehir, Mersin, Muğla, Sakarya’da; 2’şer ölüm Aksaray, Artvin, Aydın, Bingöl, Edirne, Erzincan, Giresun, Kahramanmaraş, Karabük, Malatya, Mardin, Şırnak, Trabzon ve Van’da; 1’er ölüm Bayburt, Bilecik, Burdur, Çanakkale, Çankırı, Çorum, Isparta, Karaman, Kars, Kastamonu, Nevşehir, Sinop, Sivas, Tunceli, Uşak, Yalova, Yozgat, Zonguldak, Arnavutluk, Azerbaycan ve Sırbistan’da yaşandı…

Kaynak: http://isigmeclisi.org/