Türkiye işçi sınıfının mücadele tarihinde bir dönüm noktası olarak bilinen “Paşabahçe Grevi”, grevci işçiler ve sendikaları Kristal-İş’in karşı çıkmasına rağmen mevcut (dönemin) Türk-İş yönetimi tarafından TİSK ile anlaşılarak bitirildi. Buna tepki olarak, Petrol-İş’ten Ziya Hepbir, Maden-İş’ten Kemal Türkler, Lastik-İş’ten Kemal Ayav, Basın-İş’ten İbrahim Güzelce ve Tez Büro-İş’ten Muzaffer Gökçeoğlu, grevi destekleme komitesi kurarak grevin sürmesini sağladılar. Türk-İş yönetimi ise “Sendikacılık prensip ve disiplinini çiğnedikleri” gerekçesiyle Petrol-İş, Maden-İş, Lastik-İş, Basın-İş ve Kristal-İş sendikalarını konfederasyondan geçici olarak ihraç etti.
Bu ihraç sonrasında bir araya gelen sendika önderleri, “Türk-İş’in içerisinde kalarak yönetimi işçilerden yana olanlara devretmek yolları artık tamamen tıkanmıştır. Türk-İş çıkarcı sendikacılığın, israfın ve yerli-yabancı sömürücülere hizmetin temsilcisi olmuştur” şeklinde tarihe geçen ayrılma kararı aldı. Hemen ertesinde “Konfederasyonumuz, işçi sınıfının yurt yönetiminde ağırlığını koyması, kula kulluk yürütümü yerine her yönden eşitlik ve kardeşlik kurmayı amaç edinecek, işçi sınıfının yurt sorunlarında etkin bir rol oynamasını sağlayacaktır.” şiarıyla yola çıkan ve bu ihraçlara tepki koyan sendikalar 15 Ocak 1967’de İstanbul’da bir araya gelerek yeni bir konfederasyon olan DİSK’i kurma kararı aldılar.
İnsanca çalışmak ve yaşamak isteyen işçi sınıfının temel hakları için başlattığı direnişleri ve grevleri bir çığ dalgası gibi tüm yurda yayılarak genişlemeye başlayınca dönemin Demirel hükümeti buna engel olmak için harekete geçti. Demirel hükümetinin sendikal hakları budama girişiminin temel hedefi kuşkusuz 1967’de DİSK’in kuruluşuyla birlikte yükselen sınıf sendikacılığını engellemekti.
Sermayenin direktifleri ile harekete geçen dönemin Demirel hükümeti çalışma yaşamını ve temel sendikal hakları düzenleyen 274 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Yasası ile 275 sayılı Sendikalar Yasası’nda değişiklik yaparak 1960 Anayasası’nın da etkisiyle işçi sınıfının direniş ve mücadele ile gittikçe ilerlettiği kazanımlarını 11 Haziran 1970’de yürürlüğe giren yasayla boğmaya çalıştı.
Hükümetin, DİSK’in öncülüğünde devam eden direniş ve grevleri engellemek ve DİSK’i sendikal yaşantıdan çıkarmak için Sendikalar Yasasını (274 Sayılı Kanun) TBMM’de değiştirmesi sonucunda, işçi sendikalarına ve federasyonlara faaliyet gösterebilmeleri için işkollarındaki işçilerin üçte birini üye yapma zorunluluğu getirmesi asla kabul edilemezdi. DİSK yöneticilerinin dönemin cumhurbaşkanı ve başbakanı ile yaptıkları görüşmelerden ve uyarılardan sonuç alamayınca, bütün işyeri temsilcileri ve yöneticileri ile 14 Haziran 1970’te Lastik-İş’in Merter’deki binasında toplanarak eylem kararı aldı.
15-16 Haziran’da pek çok kentte işçiler şalterleri indirerek, işyerlerini, fabrikaları boşaltarak gün boyunca sokaklarda hükümeti protesto ederek DİSK’i boğdurmayacaklarını ilan ettiler. Direniş İstanbul’la sınırlı kalmadı, Ankara, İzmir, İzmit başta olmak üzere tüm yurda yayıldı. İstanbul’da 200 kadar büyük fabrikadan yaklaşık 150 bin işçi iş bırakmış, sokakta sendikal örgütlerine sahip çıkmak için protesto gösterileri yaparken, DİSK’in örgütlülüğü dışında kimi fabrikalarda çalışan işçilerin DİSK’lilerle buluşmasını engellemek için fabrika kapıları kilitlenmiş, dışarı çıkamayan işçiler de gün boyu üretimi durdurmuşlardı.
İstanbul, İzmit ve Gebze’de işçilerin iş bırakarak başlattıkları direnişte, ilk olarak Kartal -Gebze bölgesindeki sanayi işçileri, Ankara asfaltı üzerinde yürüyüşe geçerek, tren ve karayollarını kesmişler, faaliyete devam eden fabrikaları işgal ederek işçi kardeşlerini direnişe kattılar. İşçilerin karşısına coplu, tabancalı toplum polisleri ve tanklı, tüfekli, süngülü askerler çıkarıldı. Taksim’de buluşmak üzere dört bir yandan dalgalar halinde şehrin merkezine akan işçi kafilelerinin, Haliç’teki köprüler güpegündüz açılmak ve araba vapur seferleri iptal edilmek suretiyle, önleri kesildi.
Ayrıca askeri birlikler seferber edilerek merkezi yerlerde, özellikle Vilayet önünde işçilere karşı tanklar ve zırhlı arabalarla barikatlar kuruldu. Levent’te ve Kadıköy’de engelleme daha da ileri götürülerek, polisler ve askerler tarafından işçilere ateş açıldı. Bu çatışmalar sonunda Türkiye işçi sınıfı üç şehit verdi; Abdurrahman Bozkurt, Yaşar Yıldırım ve Mustafa Baylan.
Sermaye hükümeti olarak adlandırılan dönemin “Demirel Hükümeti” bu eylemlerle baş edemedi, dalgalar halinde işten çıkarmalar, tutuklamalar, işkenceler, açılan davalar işçi sınıfı ve emekçiler üzerinde estirilen bu terör, bu şanlı başkaldırıyı önleyemedi. Üç ay süren sıkıyönetim sonunda işten çıkarılan işçi sayısı beş bini aşmış olmasına rağmen direnişin gücü kırılamadı. Yeni sendika yasası, uygulamaya sokulamadan yükselen direniş ve grevlerin de etkisiyle TİP ve CHP tarafından yasanın iptal istemi Anayasa Mahkemesine götürüldü. Mahkeme 9 Şubat 1972 tarihli kararıyla “üçte birlik” olarak da bilinen kanunu iptal etti.
15-16 Haziran 1970 Büyük İşçi Direnişi; insan emeğini acımasızca sömüren, yok sayan, daha fazla kar için işçinin en temel haklarını gasp etmeye çalışan sermaye düzenine karşı işçi sınıfının haklı bir başkaldırısıdır. 15-16 Haziran, DİSK’in kararı ve iradesi olan bir eylem olarak tarihteki şanlı yerini almıştır. DİSK, 15-16 Haziran işçi direnişi ile işçilerin direnme gücünü açığa çıkarmıştır.
15-16 Haziran Büyük İşçi direnişi 53. Yıldönümünde, işçi sınıfını, işçilerin gerçek sendikası DİSK’le ve DİSK’e üye sendikalarla buluşmasını çeşitli yasak, engelleme, karalama ve ayak oyunları ile engellemeye çalışanlara verilecek cevabımız ise her gün daha fazla işçinin DİSK’te örgütlenerek saflarımıza katılmasında saklıdır.
İşçi sınıfımız; işsizliğe, çalışırken ölmeye, örgütsüzlüğe, açlığa, yoksulluğa, sefalete, mezarda emekliliğe ve geleceksizliğe mahkum edilemez. Bu acımasız sermaye düzenine karşı 15-16 Haziran 1970 Büyük İşçi Direnişi’nin ruhu ve kararlılığı ile mücadele etmeye devam edeceğiz.
15-16 Haziran 1970 Büyük İşçi Direnişi 53. yıldönümünde de yolumuzu aydınlatıyor, mücadelemize ışık tutuyor.
Selam olsun o görkemli işçi direnişini gerçekleştiren işçi önderlerimize!