DİSK Genel Sekreteri ve Genel Başkanımız Tayfun Görgün 17 Mayıs 2024 Cuma günü Sapanca’da düzenlenen “İş Hukuku Değerlendirme Sempozyumu-2024″e katıldı. Sempozyuma DİSK Genel Sekreteri ve Genel Başkanımız Tayfun Görgün’ün yanı sıra TİSK Genel Sekreteri Akansel Koç, Hak-İş Genel Başkanı Mahmut Arslan, Türk-İş Genel Başkan Yardımcısı Ramazan Ağar, Türkiye Adalet Akademisi Başkanı Muhittin Özdemir ve Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, Yargıtay 9. Dairesi Başkan ve üyeleri, Bölge Adliye Mahkemelerinin başkan ve üyelerinin de aralarında bulunduğu çok sayıda konuk ve konuşmacı katıldı.
DİSK Genel Sekreteri ve Genel Başkanmız Tayfun Görgün’ün sempozyumda DİSK adına yaptığı konuşmanın tamamı şöyle:
Sayın Bakan, Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin sayın başkan ve üyeleri, Adalet Akademisi Başkanı ve yöneticileri, Bölge Adliye Mahkemeleri Dairelerinin sayın başkanları ve üyeleri, Konfederasyonlarımızın sayın başkanları ve temsilcileri, değerli hocalarımız, ülkemizin değerli iş hukukçuları, değerli katılımcılar, bu sempozyumun gerçekleşmesinde emeği geçen herkes,
Sizleri Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu DİSK adına içtenlikle selamlıyorum.
Bugün bu sempozyumda, Bölge Adliye Mahkemeleri iş hukuku dairelerinin kararları saygıdeğer hocalarımızca değerlendirilecektir.
Ülkemizde istinaf mahkemeleri 2016 yılında faaliyete geçti. İstinaf mahkemelerinin kurulma amacı Yargıtay’ın artan dosya yükünü hafifletmek ve yargılamaları hızlandırmaktı. Bugün gelinen noktada İstinaf mahkemelerinin uygulamada beklenen faydayı sağlamadığını, yargılama sürelerinin daha da uzadığını tespit etmiş bulunmaktayız. Adalet Bakanlığınca yayınlanan istatistikler bu hususu teyit etmektedir.
Bunun yanında Bölge Adliye Mahkemelerinin faaliyete başlamasından sonra, özellikle birden fazla iş hukuku dairesinin bulunduğu bölge adliye mahkemelerinde aynı konuda farklı içtihatların ortaya çıkmaktadır.
Temyiz kanun yolunun kapalı olduğu, kesin olarak verilmiş bu içtihatların Yargıtay ilgili hukuk dairesi tarafından birleştirilmesine kadar geçen sürede aynı konuda verilmiş farklı kararların uygulanmasından kaynaklanan mağduriyetler ortaya çıkmaktadır.
Böylesi bir yargı uygulaması ise yargılamanın muhatabı bireyler açısından hukuki belirlilik ve öngörülebilirlik ortadan kalmaktadır.
Böyle bir algının toplumda yerleşmesi bireylerin yargı sistemine ve mahkeme kararlarına duymaları gereken güvenin zarar görmesine yol açacaktır.
Bölge adliye mahkemelerinin farklı yaklaşımlarının birleştirilmesi ve aynı hukuki soruna ortak bir çözüm bulmaları işçiler için hukuk güvenliğinin gerçekleşebilmesi açısından hayati önem kazanmıştır.
İstinaf usulünün uygulanmaya başlanmasıyla adli yargıda kanun yolu iş yükünün büyük bir kısmı bölge adliye mahkemelerinin üstünde kalmaktadır.
Örneğin iş hukuku yargılamasında sayısal olarak önemli bir yer tutan işe iade davalarında temyiz kanun yolunun kapalı olması; temyiz sınırın yüksekliği nedeniyle alacak davalarının bölge adliye mahkemelerinde kesinleşmesi nedeniyle bu davalarda verilen ortadan kaldırma, yeniden yargılama yapılmak üzere yerel mahkemeye iade vb. sebepler yargılama sürelerini uzatmaktadır.
Biz işçi sendikaları ve işçiler bakımından diğer önemli bir sorun da işçilik alacaklarına uygulanan faiz oranlarının düşüklüğü ve farklılığıdır.
Enflasyonun tarihimizde görülmemiş bir hızda artış yaşadığı ve yüzde yüze yaklaştığı bir dönemde, bazı işçilik alacaklarında geçerli olan yıllık yüzde dokuz yasal faiz büyük mağduriyetlere yol açmaktadır. Bu durum beş altı yılı bulan alacak davalarında mağduriyetleri arttırdığı gibi yargının iş yükünü artırıcı bir etki de yaratmaktadır. Zira bazı işverenler işçilerin hak ettiği alacakları zamanında ödemeyerek adeta düşük faizli ucuz kredi niyetine kullanmakta, işçiyi dava açmaya zorlamaktadır.
Aynı alacak davasında bir kısım alacaklara yüzde dokuz yasal faiz uygulanırken, bir kısım alacaklara en yüksek banka mevduatı faizi uygulanması da haksız bir durum yaratmaktadır.
Bunun yanında, işçilik alacaklarına ilişkin yargı kararının icrası aşamasında alacaklara uygulanacak en yüksek banka mevduat faizinin tespiti büyük tartışmalara ve icra hukuk mahkemelerinde faize itiraz yoluyla yargının işi yükü artırılmakta, uygulanacak faizin belirsizliği nedeniyle yüksek faiz uygulandığı tespitiyle işçiler haklı oldukları davalarda karşı vekalet ücretlerine mahkum olmaktadır. Bu nedenle devletin resmi kurumu olan Merkez Bankası’nın yayınlamış olduğu “fiilen uygulanan en yüksek banka mevduat faizi oranları” faiz hesabına esas alınmalıdır.
1 Ocak 2018’de uygulanmaya başlayan işçi alacakları ile işe iade talebiyle açılacak davalarda, dava şartı olarak zorunlu arabuluculuğa başvurma koşulu getirilmiştir.
Arabuluculuk yapısı itibarı ile gönüllük esasına dayanan bir alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemidir. Arabuluculuktaki en önemli etken tarafların bu süreçte eşit haklara ve imkanlara sahip olmasıdır. Ancak işçi-işveren uyuşmazlıklarında böyle bir eşitlikten söz etmek mümkün değildir.
Zorunlu arabuluculuk getirilmesindeki en büyük amaç yargı yükünün hafifletilmesiydi fakat geçen 5 yılda yargının yükü iyice artmış ve arabuluculuk sisteminden kaynaklı yeni sorunlar ortaya çıkmıştır.
Sistem işçileri korumadığı gibi süreç bazı işverenlerin lehine işlemektedir. Zorunlu arabuluculuk uygulamasıyla işçiler hak ettiklerinin çok altında tutarlara imza atmak durumunda bırakılmaktadır.
Zira yüksek enflasyon tehdidi, yüksek işsizlik oranı ve uzun yargılama süreçleri yüzünden işçiler iradeleri dışında anlaşmaları imzalamak zorunda bırakılmaktadır.
Bu sempozyumun, Cuımhuriyetimizin ikinci yüz yılında iş hukuku yargısında yaşanan sorunlara çözüm getirmesi dileğiyle başarılar diliyor, saygılarımı sunuyorum.