Altın Madencileri Derneği, Dünya Altın Konseyi ile birlikte 16 Mayıs 2024 tarihinde Ankara’da “Sorumlu Altın Madenciliği Konferansı” gerçekleştireceklerini kendi internet sitesinden duyurmuştu.

Tanıtım yazısında konferansın, altın madenciliğinin uluslararası standartlarda çevreye duyarlılığı, sosyal sorumluluk, yönetişim boyutuyla nasıl yapıldığının ele alınacağı belirtilmiştir. 

Ayrıca, ülkemiz altın madenciliği üretiminde bu konularla ilgili olarak mevcut durumun ne olduğu konusunda değerlendirmelerde bulunulacağı ifade edilmiştir.

Konferans, konsey uzmanları, altın şirket yöneticileri, kamu görevlileri katılımıyla oluşturulmuş

Konferans oluşumuna bakıldığında İngiltere merkezli ve altın madenciliği üretimi yapan küresel şirketlerin kurduğu Dünya Altın Konseyinin üst düzey yöneticileri başta olmak üzere, madencilik ve metal madenciliğinde bilinen yerli şirketlerin yöneticileri ve kamu görevlilerinden meydana gelmiştir.

Altın Madenciliği Konferansının konusu çevre duyarlılığı, sosyal sorumluluk ve yönetişim olunca meslek oda ve birliklerinin, sendikaların ve çevre için mücadele eden gönüllü yapıların olmayışı oldukça dikkat çekicidir.

Bu sosyal sorumluluksa, nerede sosyal taraflar. Çevre duyarlılığı var ise, bir tane iyi uygulama örneği gösterilsin. Yönetişim yaklaşımı ise tam da bu toplantı ile ortaya konmuş durumdadır.  Böylesi bir madencilik anlayışından doğrudan olumsuz etkilenecek kesimlerin söz hakkını ve katılımını ihmal etmek, önemsememek yönetişim oluyor demek ki…

Ülkemizde 20 altın madeni şu an aktif olarak üretimdeyken ve bunların yarattığı çevre, insan ve doğa riskleri endişe verici olarak devam ederken, bu konferansta konuşma yapacak konuşmacıların altın madenciliğinin yarattığı vahşi tabloyu tartışacaklarını düşünmek için oldukça saf olmak gerekiyor. Ülke değerlerini, zenginliklerini, çevreyi ve insanı savunan kurumların böylesi bir konferansa çağrılmamalarının en temel nedeni, gelecekte yeni talan ve yıkım planlarını bir takım vizyon kavramlarının arkasına gizleyerek yürütülmesinin açığa çıkarılması korkusudur.

Ülkemizde toplam 133 adet altın içeren maden ruhsatı bulunmaktadır. Kaz Dağlarından İzmir Efemçukuru’na, Uşak’ın Eşme’deki Kışladağ madeninden Turgutlu Çal Dağına, Tavşanlı Gümüşköy madeninden, Balıkesir Madra Dağına kadar yağma üretimi devam ediyor.  Fatsa’da, Niğde Gümüşler’de, Muğla Milas’ta, Bursa’da, Artvin’de… Başta altın madeni üretimi olmak üzere madencilikte talan ve yağmanın ardı arkası kesilmiyor. 

Madenleri üreten işçiler ve mühendislerin ücret, sosyal hakları, işgüvenliği ve güvencesinin yetersizliği içler acısıdır.  Altın üreten yerli/yabancı madencilik şirketlerinin ülkemizde ürettikleri altın için ödedikleri devlet hakkının altın olarak karşılığının çok çok düşük olduğu ortadadır. Yaratılan değerler ülke dışına çıkarken,  ülkenin bu zenginliklerden hakkaniyetle yararlandığını söylemek mümkün değildir.

Dünyada altın madenciliği üretimlerine bakılarak kıyaslandığında, altın konferansının neresinde sosyal sorumluluk, çevreye duyarlılık ve yönetişim var insan merak ediyor.

Madenler bu ülkenin zenginlikleridir, toplumun refahı ve mutluluğu için üretilmek zorundadır

Madencilikteki özelleştirme, yüksek kar hırsı ve talan uygulamalarına karşı ülkemizin stratejik önemdeki madenleri sahipsiz bırakılmıştır. Bu toplantı da bunun çok önemli bir örneğini bize göstermektedir.

Ülkemizde altın madenciliği başta olmak üzere bütün madenler ve yaratılan değerler toplumun refahı ve gelecek nesillerin mutluluğu düşünülerek değerlendirilmelidir.

Madencilik politikası ve uygulamaları çevreye, doğal yaşama saygılı bir yaklaşımla ele alınmalıdır.

Madencilik prensiplerine uygun bir madencilik; işçinin sağlıklı ve güvenlikli koşullarda çalışıp, alınterlerinin karşılığı olarak hak ettiği ücret ve sosyal haklarını aldığı, toplum yararlı/ odaklı olmalıdır.

Bu prensipler doğrultusunda madencilik mücadelemiz yükselerek sürecektir.