Türkiye İşçi Sınıfının DİSK Öncülüğünde Yarattığı 15-16 Haziran İşçi Direnişi
1970’in 15-16 Haziran’ı Türkiye işçi sınıfının en şanlı mücadele günlerinden biridir. Üzerinden 52 yıl geçse de, sermaye ve sermaye hükümetlerine korku; işçi sınıfına ve emekçilere ise kararlılık ve mücadele aşılayan iki uzun gün olarak tarihteki yerini almıştır.
Her şey çalışma yaşamının ölüm, sömürü ve kölelik kokan uygulamalarına karşı, bu köhnemiş çalışma düzeninin devamına çanak tutan dönemin sermaye işbirlikçisi TÜRK-İŞ yönetimine isyan ederek ayrılan sendikaların ve önderlerinin, insanca çalışmak ve yaşamak isteyen işçi sınıfının devrimci sendikal örgütü DİSK’i kurması ile başladı.
1967’de DİSK’in kuruluşuyla birlikte, işçilerin DİSK’in mücadeleci ve işçinin hakkını arayan ve alan tutumu sonucunda sınıf mücadelesi gittikçe büyüdü ve işçiler kitleler halinde DİSK’e gelmeye başladı. Bu büyüme, sermayeyi ve sermaye sendikacılığını rahatsız etti.
DİSK’in gelişimini önlemek için harekete geçen dönemin Demirel hükümeti çalışma yaşamını ve temel sendikal hakları düzenleyen 274 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Yasası ile 275 sayılı Sendikalar Yasası’nda değişiklik yaptı. Bu değişiklik, işçi sendikalarına ve federasyonlara faaliyet gösterebilmeleri için işkollarındaki işçilerin üçte birini üye yapma zorunluluğu getirerek DİSK’i fiilen iş yapamaz duruma getirmekti.
İşçi sınıfının DİSK’e yönelmesini
engellemek için değiştirilen yasaya karşı direniş kararı alındı. DİSK
yönetiminin 14 Haziran 1970’te aldığı “topyekûn
direniş” kararı ile 15 Haziran’da yer yer başlayan direniş, 115 işyerinden
75 bin işçinin katılımı ile yakın tarihimizin en büyük grevine dönüştü.
İşçiler, kendilerine reva görülen kölelik düzenine karşı ‘insanca çalışma ve yaşama’ talebiyle kitlesel direnişe çıktı.
İstanbul, İzmit ve Gebze’de 100 bine yakın işçi iş bırakarak başlattıkları
direnişte, ilk olarak Kartal -Gebze bölgesindeki sanayi işçileri, Ankara
asfaltı üzerinde yürüyüşe geçerek, tren ve karayollarını kesmişler, faaliyete
devam eden fabrikaları işgal ederek işçi kardeşlerini direnişe kattılar.
İşçilerin karşısına coplu, tabancalı toplum polisleri ve tanklı, tüfekli,
süngülü askerler çıkarıldı. Taksim’de buluşmak üzere dört bir yandan dalgalar
halinde şehrin merkezine akan işçi kafilelerinin, Haliç’teki köprüler
güpegündüz açılmak ve araba vapur seferleri iptal edilmek suretiyle, önleri
kesildi. Askeri birlikler seferber edilerek merkezi yerlerde, özellikle Vilayet
önünde işçilere karşı tanklar ve zırhlı arabalarla barikatlar kuruldu.
Levent’te ve Kadıköy’de engelleme daha da ileri götürülerek, polisler ve
askerler tarafından işçilere ateş açıldı. Türkiye işçi sınıfı üç şehit verdi;
Abdurrahman Bozkurt, Yaşar Yıldırım ve Mustafa Baylan.
Üç ay süren sıkıyönetim sonunda işten çıkarılan işçi sayısı beş bini aşmış olmasına rağmen direnişin gücü kırılamadı. Yeni sendika yasası, uygulamaya sokulamadan yükselen direniş ve grevlerin de etkisiyle TİP ve CHP yasanın iptali için Anayasa Mahkemesine başvurdu. Mahkeme 9 Şubat 1972 tarihli kararıyla “üçte birlik” olarak da bilinen kanunu iptal etti.
15-16 Haziran işçi direnişi, işçilerin hak kayıplarına karşı sermayenin korkulu rüyası
15-16 Haziran işçi direnişi üzerinden 52 yıl geçse de işçi sınıfının umudu ve hakları için mücadele ettiği ve direnişini başarıyla taçlandırdığı iki şanlı gün olarak sürüyor. Bir başka deyişle 15-16 Haziran işçi direnişi, işçilerin hak kayıplarına karşı sermayenin korkulu rüyası olmaya devam ediyor. 52 yıl önce hakları için direnen işçi sınıfının bugün de hakları gasp edilmeye çalışılıyor.
İşçi sınıfı en temel ihtiyaçlarını dahi karşılayamıyor!
Gittikçe artan hayat pahalılığı karşısında ücretler eriyor, işçiler başta olmak üzere halkın çoğunluğu geçinemiyor, temel gıda başta olmak sağlık, eğitim, barınma ve beslenme hakkından yoksun bırakılıyor. Bir avuç sermayedar servetlerine servet katıp sefa sürmeye devam ediyor.
Yalnızca son iki yılda toplam emek gelirleri parasal olarak yüzde 84,1 oranında artarken, sermaye gelirleri ise 100’den 261’e yükselerek; işçilerin daha da yoksullaşmasına, bir avuç sermaye sahibini ise daha da zenginleştirmiştir.
İşsizlik had safhada!
İşsizlik verilerinin yükselişi devam ediyor. Çalışabilir her 10 kişiden sadece 3’ü kayıtlı ve tam zamanlı istihdamda. Gençlerin üçte biri işsiz, gençler iş bulamamanın umutsuzluğu içerisinde gelecekleri için ümitsiz ve endişeli. İşsiz kalan işçiler için kurulduğu belirtilen İşsizlik Sigortası Fonu işsiz kalanlara değil sermayeye kaynak olarak aktarılıyor.
Emeklilere mezarda emeklilik ya da sefalet ücreti!
Emeklilik yaşı gittikçe yükseltilerek, emeklilikte yaşa takılanlar gelirden yoksun bırakılarak çaresizliğe ve mezarda emekliliğe maruz bırakılıyor, emeklilik için şansları yaver giden emekçiler ise emeklilik bağlanma oranlarının gittikçe düşürülmesi sonucunda çalışırken aldıkları ücretin yarısı civarında bir emekli ücreti ile geçinmeye zorlanıyor.
Asgari ücret işçiler için ortalama ücret haline getirilmek isteniyor
En düşük ücret olarak nitelenen asgari ücret tüm çalışanlar için ortalama ücret olarak dayatılıyor, yatırımcılar için ülke ucuz emek cennetine dönüştürülmek isteniyor, bu politikaların sonucu olarak işçiler asgari ücretle çalışmaya zorlanıyor. Yandaş şirketlerin payına ise vergi muafiyetleri, teşvikler ve devlet bankalarından geri ödemesiz krediler düşüyor. Şeytana pabucunu ters giydirircesine az kazanandan çok, çok kazanandan az vergi alınıyor.
Tüm bu karamsar tabloya karşılık işçi sınıfının sözü var elbette;
15-16 Haziran işçi direnişi sadece anılması gereken bir gün değil işçi sınıfının elini kolunu bağlama girişimine karşı bir gücünü üretimden ve birliğinden alan güçlü ve kararlı bir karşı duruştur. İşçi sınıfının insanca çalışmak ve yaşamak için sermayeye ve onun hükümetine korku saldığı ve taleplerini kabul ettirdiği şanlı bir duruştur.
15-16 Haziran işçi direnişinin 52.yılında bir kez daha talep ediyoruz:
Hayat pahalılığına son verilmeli, tüm temel tüketim maddeleri üzerindeki vergiler sıfırlanarak yapılan tüm zamlar geri alınmalıdır.
- Kod 29 uygulaması değiştirilmeli, işçiyi işsizliğe mahkûm eden işten atılmalara son verilmelidir!
- Asgari ücret yılsonu beklenmeden derhâl güncellenmelidir!
- EYT’li mağdurların emeklilik hakları tanınmalı, emeklilik bağlanma oranı en az asgari ücret düzeyine yükseltilmelidir!
- İşsizlik fonu kaynakları tümüyle işçi ve işsizlere tahsis edilmeli, kamu kaynakları talan edilmemelidir.
- Sendikal özgürlüklerin önündeki bütün engeller kaldırılmalıdır.
- Yoksulluğu yenmek için güvenceli istihdam şarttır.
- Başta belediyeler olmak üzere birçok işkolunda çeşitli isimler altında devam eden tüm güvencesiz istihdam biçimlerine son verilmeli, kadrolu, güvenceli bir iş herkesin hakkı olarak kabul edilmeli ve taşerondan belediye şirket işçiliğine geçişleri yapılan tüm işçilere eşit kadro hakkı verilmelidir.
- Maden, enerji ve inşaat işkolunda çalışan işçilerin ücret ve sosyal hakları, gerek üretim süreçlerindeki yaşanılan zorluk, gerekse de sektördeki aşırı karlılık göz önünde bulundurularak bir an önce iyileştirilmeli, sektördeki kayıt dışılığa ise derhal son verilmelidir.
Yaşasın 1970 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi!
Yaşasın DİSK! Yaşasın Dev. Maden-Sen!