Bugün, 3 Mart 1992 tarihinde Zonguldak Kozlu TTK Müessesi kömür madeninde yaşanan ve 263 maden işçisinin iş cinayetinde yaşamını yitirdiği acılı günün yıldönümü.

Yitirdiğimiz maden işçisi kardeşlerimizin anısı önünde bir kez daha saygıyla eğiliyoruz.

32 yıl önce maden ocağında alınmayan önlemler sonucu zincirleme grizu patlamaları nedeniyle yaşamını yitiren maden işçilerinin anısına, iş cinayetleri bir daha asla yaşanmasın diye her yıl 3 Mart İş Cinayetlerine Karşı Mücadele Günü olarak kabul edildi.

Tüm iş cinayetlerinin sorumluları işyerinde gerekli tedbirleri almayan işverenler, yasal düzenlemeleri ve ikincil mevzuatları olması gerektiği gibi hazırlamayan ve gerekli denetimleri yapmayan ilgili kamu otoritesidir.

Yasalar ile işçinin can güvenliğini koruma altına alınacağı söylenen 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, iş cinayetlerini engelleyemediği gibi kanun gereği alınması gereken zorunlu tedbirler işverenin keyfiyetine, kamunun ise denetimsizliğine bırakılmaktadır. Bu nedenle öncelikle işyerlerine verilecek işçi sağlığı ve iş güvenliği hizmetleri bir kamu hizmeti olarak ele alınmalı, işçi sağlığı ve iş güvenliği ticari kuruluşların kar alanı olmaktan derhal çıkartılmalıdır.

4857 Sayılı İş Kanunu’nda yer alan “telafi çalışması”, “denkleştirme”, “çağrı üzerine çalışma”, “kısmi süreli çalışma”, “asıl işveren-alt işveren ilişkisi” başta olmak üzere esnek ve kuralsız çalışma koşulları, çalışma sürelerinin fazlalığı ve kayıt dışı çalışma ile sendikal engellemeler sürdüğü müddetçe işçi sağlığı ve iş güvenliği alanındaki düzenlemeler etkisiz kalmaya mahkûmdur.

İşçi sağlığı ve iş güvenliğini piyasaya devreden 6331 sayılı iş güvenliği yasasının başarısızlığı ortadadır. Yapılması gereken çok açık ortadadır: İşçi sağlığı ve iş güvenliğinin çok taraflı bir konu olması itibarıyla, sendikaların, meslek odalarının, üniversitelerin karar süreçlerinden dışlanması kabul edilemez. Bu örgütlerin katılımı ile Ulusal İşçi Sağlığı Güvenliği Kurumu oluşturulmalı, bu kuruluşlar kurumun yönetiminde egemen olmalı; kurum, idari ve mali yönden bağımsız, demokratik bir işleyişe sahip olmalıdır.

Ulusal İşçi Sağlığı Güvenliği Kurumu oluşturuluncaya kadar geçecek sürede; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının, işverenlerin yükümlülüklerini yerine getirip getirmediklerini denetleyebilecek bir altyapıya sahip olan bilgi işlem sistemi aracılığı ile işyerleri izlenmelidir. Uzman ve hekimlerin tespit ve önerilerini bu sistem aracılığı ile bakanlığa iletmeleri sağlanmalıdır.

6331 sayılı Yasa’da tehlike anında çalışmaktan kaçınma hakkı verilmişken, bunun çok az kullanıldığı görülmektedir. İşçinin örgütlü gücünün iç denetimi ve gerektiğinde iş bırakmak da dahil “yaptırım” gücü işveren yanlısı sarı sendika tarafından görmezden gelinmekte, çoğu kez de işverence işçinin işten atılma tehdidiyle engellenmektedir.

Bu ölümcül çalışma koşullarını koşulları değiştirecek olan tek şey, işçinin söz, yetki ve kararının sendikasıyla birleştirdiği gücünde ve mücadelesindedir.

İş cinayetleri kader değildir!

İş cinayetleri engellenebilir, yeter ki bilimin ve tekniğin gereği yapılsın!

İş cinayetlerinde hukuksuzluğa son!