TAŞERON ÇALIŞTIRMA İYİLEŞTİRİLEMEZ BİR SİSTEMDİR, YASAKLANMALIDIR!

Bugün sizlerle bir süredir gündemde olan “Taşeron Düzenlemesi” çalışmalarına dair farklı düzlemlerde yürütülen ve kamuoyunda “sosyal taraf” görüşmeleri olarak bilinen görüşmeleri değerlendirmek üzere bir araya geldik. Bugünkü toplantımızda hem sosyal taraflarla yapılan görüşme sürecinin bizzat kendisini hem de son görüşmelerin temel gündemi olan taşeron çalışmaya dair yeni yasal düzenlemeleri ele almak istiyoruz.

SOSYAL TARAF GÖRÜŞMELERİNDE AMAÇ UZLAŞMAK DEĞİL UZLAŞIYOR GİBİ GÖRÜNMEK… Sizlerin de bildiği üzere 16-17 Mayıs tarihlerinde Ankara’da Türkiye’nin en büyük sosyal diyalog ortamı olarak tanımlanan “Çalışma Meclisi”nin hazırlık toplantısı gerçekleştirildi. Toplantının gündemi sermaye çevrelerinin ve hükümetin sıklıkla gündeme getirdiği şu başlıklardan oluşuyordu:

• Alt işverenlik • Kıdem tazminatı • Özel istihdam büroları aracılığıyla geçici iş ilişkisi • 6356 Sayılı Kanun çerçevesinde sendikal örgütlenme • 6331 Sayılı Kanun çerçevesinde iş sağlığı ve güvenliği uygulamasıyla istihdam politikaları.

Toplantıya sosyal diyaloğun tarafı olmayan pek çok işveren örgütü de davet edilmişti.

Öncelikle dikkat çekilmesi gereken nokta Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın Çalışma Meclisi’ni 9 yıllık bir aradan sonra toplanmaya hazırlanmasıdır. 1947’den beri çeşitli aralıklarla toplanan Çalışma Meclisi’nin gündem maddelerine bakıldığında yeniden toplanma çağrısı yapılmasının nedeni de anlaşılmaktadır.

Zira Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı meclise gündem olarak sunduğu Alt İşverenlik uygulaması ve beraberinde ele alınan kıdem tazminatı ve özel istihdam büroları konusunda ilk “sosyal uzlaşma” girişiminden elleri boş ayrılmıştır.

4857 Sayılı İş Kanunun 114. Maddesine göre, çalışma hayatıyla ilgili mevzuat çalışmalarının ve uygulamalarının izleneceği en üst kurulu olan Üçlü Danışma Kurulu’nun 2012 Kasım ayında yapılan iki; Nisan ayında yapılan iki toplantısında işveren örgütleri taşeron çalıştırmanın amacının “maliyeti düşürmek, verimliliği arttırmak” olarak işin ruhunu açıkça ifade ederken, işçi konfederasyonları, alt işverenlik konusunda mevzuat değişikliğine ikna olmamıştır. Toplantıya katılan üç konfederasyon da alt işverenlik uygulamasını yaygınlaştıracak ve kıdem tazminatının gaspına taşeron işçilerden başlayacak olan yasal düzenleme karşısında olumsuz görüş bildirmiştir. Bu görüşmelerin ardından “Sosyal uzlaşma” için yeni bir kanal fırsatı sunan Çalışma Meclisi toplanması için hazırlıklar başlamıştır. 2004’ten beri toplanmayan Çalışma Meclisi için ana gündemini taşeron çalıştırmanın oluşturduğu bir hazırlık toplantısı gerçekleştirilmiştir.

Diyalog, müzakere gibi süreçler uzlaşma arayışının farklı biçimleridir. Ama sosyal diyalog toplantıları olarak sunulan toplantılarda konuşulan konular, gündeme gelen itirazlar hiçbir şekilde dikkate alınmamaktadır. İktidar “sosyal diyalog zemini” adı verilen toplantılardan çıkan eğilimleri görmezden gelerek aksine bu toplantıları emekçiler aleyhine yapılan düzenlemeleri meşrulaştıracak biçimde kamuoyuna sunmaktadır. Toplantılarda yapılan itirazlar görmezden gelinmekte, sendikaların onay vermediği düzenlemeler yasalaşırken “Sosyal tarafların katılımı ile biz bunu hazırladık.”, “Herkesin görüşünü aldık” denilerek yasal düzenlemelere bir meşruluk dayanağı yaratılmak amaçlanmaktadır.

TAŞERON ÇALIŞTIRMA İYİLEŞTİRİLEMEZ BİR SİSTEMDİR! Üçlü Danışma Kurulu ve Çalışma Meclisi başta olmak üzere sosyal diyalog mekanizmalarımıza dair temel kaygılarımızın yanı sıra bugün sizlerle bir araya gelmek istememizin bir başka sebebi daha var. Söz konusu toplantılarda gündem olan ve bizzat Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından gündemde tutulan “taşeron düzenlemesi”.

Katıldığımız toplantılarda taşeron işçilerin çalışma hayatına dair yaşadıkları sıkıntı ve sorunlar noktasında ortaklaşılırken, bunların çözümü konusunda hükümet ve sermaye temsilcileri bir cephede işçi sendikaları bir diğer cephede yer almaktadır. Taşeron işçilerin yıllık izin, kıdem tazminatı, fazla mesai hakları taşeron şirketler tarafından girdi çıktı oyunları ile gasp edilmekte, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bu duruma sessiz kalmaktadır.

Taşeron işçilerin sendikal örgütlenme hakları taşeron şirketlerin ayak oyunları ile gasp edilmekte Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bu suça ortak olmaktadır.

Taşeron işçilerin hem iş müfettişleri hem yargı tarafından tanınmış hakları kendilerine verilmemekte, başta Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı olmak üzere AKP hükümeti mahkeme kararlarını, muvazaa (hileli çalıştırma) raporlarını uygulamayarak açıkça hukuku çiğnemek pahasına taşeron işçinin iş güvencesini yok saymaktadır.

Şimdi taşeron işçinin zaten iş kanununda var olan fakat taşeron düzeni içerisinde kullanması fiilen imkansız hale getirilen haklarını kullanabilmesi için yasal düzenleme yapılacağı iddia edilmekte, bu hakların gaspı yerleşik yasal düzenleme haline getirilmek istenmektedir. Taşeron işçinin kıdem tazminatını kullanabilmesi gerekçesiyle kıdem tazminatının fona devrinin önerilmesi bunun en açık örneğidir. Ne acıdır ki bu ülkenin çalışma hayatına dair en yüksek sorumluluk düzeyindeki ismi, 1936’dan beri her işçinin hakkı olan kıdem tazminatını sanki yeni bir hakmış gibi taşeron işçiye vereceğini duyurmakta, bunu “taşeron işçiye müjde” olarak sunmaktadır.

Bu aldatmacanın altında son derece açık bir gerçek vardır. Bu gerçek sosyal taraf görüşmelerinde konfederasyonumuz tarafından açıkça dile getirilmiştir: Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından Çalışma Meclisi hazırlık toplantısında da gündeme gelen ve alt işverende çalışan işçilerin sorunlarını çözmek gerekçesi ile başlatıldığı kamuoyuna duyurulan çalışmalar, bizzat Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından köleliğe benzetilen taşeron işçiliğini yaygınlaştırma amacı taşımaktadır.

Bu yapılırken taşeron işçilerinin yasal olarak zaten var olan haklarının uygulanmaması gerekçe gösterilmektedir. Taşeron sistemi, işverenler tarafından emek maliyetlerini aşağıya çekmek, işçi ile ilgili sorumluluklardan kaçmak amacıyla oluşturulmuş, kuralsızlığın, esnekliğin, güvencesizliğin zeminidir. En büyük işveren olarak devletin ve özel şirketlerin hızla taşeron sistemine yönelmelerinin nedeni budur. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı verilerine göre taşeron işçi sayısı AKP hükümeti döneminde 4 kat artarak 1,5 milyonu geçmiştir. Dolayısıyla kurallı çalışmadan, yasal düzenlemelerden kaçışın aracı olarak yaygınlaştırılmak istenen bir sistemin “iyileştirilebilmesi” mümkün değildir.

Sermaye örgütlerinin uzun zamandan beri en büyük talebi taşeron uygulamasına yönelik konulan sınırlandırılmaların bütünüyle kaldırılmasıdır. Hükümet boyalı laflarla, bir yandan yasaları uygulamadığını itiraf ederken, öbür yandan işçilerin kazanılmış haklarına saldırmaktadır.

DİSK’İN TOPLANTIDA DİLE GETİRDİĞİ GÖRÜŞLER KISACA ŞÖYLEDİR: 1) Taşeronluk ile ilgili yapılmak istenen düzenlemelerin temel amacı, taşeronluğu yardımcı işler ve asıl işlerin bir bölümü için tanımlayan sınırlandırmayı ortadan kaldırarak, bütün işçileri taşeron işçisi haline getirecek bir düzenlemeyi hayata geçirmektir. Bakan Çelik İş Yasası’nın 2. maddesinde yer alan asıl işlerin taşerona verilebilmesi için aranan “işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenle uzmanlık gerektirme” koşulunun değiştirilmesini bu amaçla tartışmaya açmıştır. Bunun anlamı herkesin taşeronda çalışmasının, modern işçi simsarlığı adı verilen çalışma bürolarının hayata geçirilmesidir. Alt işverenlik tanımı karışık derken amaçlanan budur.

2) Yine yapılmak istenen işçilerin “muvazaa”lı, yani hileli bir şekilde taşeronda çalışması halinde, taşeron işçilerinin asıl işverenin işçisi haline gelebilmesine dayanak sağlayan düzenlemenin kaldırılması amaçlanmaktadır. Bu amaçla İş müfettişlerinin elindeki yetki alınmak istenmekte, yasa tanımazlık yasayla meşru hale getirilmeye çalışılarak, işçinin başlangıçtan itibaren asıl işverenin işçisi yani kadrolu işçi sayılması engellenmek istenmektedir. Bu taşeron işçi için kadroya geçmenin hayal olacağı anlamına gelmektedir.

3) Aynı işyerinde fakat farklı işverenler tarafından çalıştırılan ve açıkça işçilerin yasal olarak kazanılmış haklarını yok sayan yasadışı uygulamalar, taşeronlaştırmayı yaygınlaştırmayı amaçlayan yukarıdaki düzenlemeye gerekçe haline getirilmektedir. Hak edildiği halde kıdem tazminatının ödenmemesi, yıllık ücretli izin hakkının kullandırılmaması, ücretlerin tam ve düzenli yatmaması yasa dışı uygulamalardır. Bu uygulamalar işçilerin hukuksal ve örgütsel mücadeleleri ile aşılmaktadır. Bakanlık yasa dışı uygulamalar var diyeceğine, yasaları uygulayacak tedbirleri almalıdır.

4) İşçilerin kıdem tazminatı hakkı mevcut yapı ve süreler dikkate alınarak güvence altına alınmalıdır. Kıdem tazminatı, işten atılma dahil pek çok durumda alınabilmektedir. Fon sistemi ile amaçlanan kıdem tazminatını işverenlerin üzerinden alarak, yararlanma sürelerini düşürmek, işçilerin kazanılmış hakkını ortadan kaldırmak, yararlanmaya 10-15 yıllık sınırlandırmalar getirmektir. Bir yıla bir brüt maaş şeklindeki mevcut yapı, üç yıla 1 aylık brüt maaş şeklinde düzenlenmek istenmektedir. Bu kabul edilemez. Sorunu çözmek için her koşulda kıdem tazminatının işveren tarafından ödenmesini sağlayacak yaptırımlar getirilmelidir. Kıdem tazminatı her koşulda ödenmeli; iflas etmiş, ödeme aczine düşmüş işverenler açısından “kıdem tazminatı garanti fonu” getirilmelidir.

5) İş cinayetleri birbiri ardına taşeron firmalarda çalışan işçileri bulmaktadır. Amacı zaten emek maliyetlerini düşürmek için kuralsız ve denetimsiz çalışmanın olanaklarını sağlamak olan taşeron sistemi, iş cinayetlerinin birincil sorumlusudur. Taşeron sistemini savunmak cinayeti savunmaktır.

6) Taşeron sistemi sendikal örgütlülüğün önünü kesmek için de kullanılan bir araçtır. Sendikalarımızın etkin çabası ile örgütlenen taşeron işçilerinin haklı mücadelesinin önü kesilmek istenmektedir.

Konfederasyonumuz, taşeron sisteminin güvencesiz, esnek, kuralsız çalışmanın, iş cinayetlerinin, sendikasızlaştırmanın, yasaları ve hakları yok saymanın adı olduğunu her fırsatta gündeme getirmektedir. Yapılmak istenen çalışma hayatını cehenneme çevirmektir. Bunu yaparken de taşeron işçilerin umutları ile oynanmaktadır. Kadrolu, güvenceli, sendikalı çalışmayı ortadan kaldırmaya yönelik bu girişimlere karşı 15-16 Haziran’da başta İstanbul ve İzmir olmak üzere tüm Türkiye’de işyerlerinde, işçi havzalarında, grev alanlarında, direnişlerde, alanlarda ve sokaklarda olacağız.

Türkiye’nin Taşeron Cumhuriyetine dönüşmesine geçit vermeyeceğiz. 29 Mayıs 2013

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir